DOLAR

32,5180$% -0.1

EURO

34,8006% -0.2

STERLİN

40,5114£% -0.03

GRAM ALTIN

2.428,30%-0,06

ÇEYREK ALTIN

4.062,00%-0,89

BİTCOİN

฿%

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul AÇIK 18°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Türkiye’yi kartla, ATM’yle tanıştıran bankacı

Evet, 25 yıl önce Türkiye’de bırakın kredi kartını, bireysel kredi kavramı bile yoktu. Sorsanız herhalde halkın büyük bir kısmı bunların en az 50-60 yıllık bir geçmişi olduğunu söyleyecektir. Ama bu bir gerçek; halkın bireysel kredi ve beraberinde diğer bireysel bankacılık ürünleriyle tanışmasının geçmişi 1988 yılına dayanıyor.
25 yıl önce adım adım başlayan bireysel bankacılık, bugün artık hem kişilerin hem de finans kuruluşlarının olmazsa olmazlarından. Başlı başına milyar dolarlık bir sektör haline geldi…
Türkiye’yi banka kartıyla, ATM’yle, ihtiyaç kredisiyle, kredi kartıyla tanıştıransa bankacılık sektörünün yakından tanıdığı bir isim: Burhan Karaçam… Bankacılık kariyerine Pamukbank’ta başlayan, son olarak da Koçbank’ın kuruluşunda görev alan Burhan Karaçam, Yapı Kredi Bankası Genel Müdürü olduğu yıllarda bankacılık sistemine “bireysel” kavramını kazandıran isim oldu.
Şu günlerde birçok sektöre danışmanlık hizmeti veren, projeler geliştiren BK Partners’la profesyonel yaşamına devam eden Karaçam’la, 1988’e döndük ve bugünlere nasıl geldiğimizi konuştuk. Yani yaşı 35’in altında olanların anımsamayacağı yılları…

Burhan bey, 1988’deki bankacılığa dönersek nasıl bir ortam vardı?

Bankalar daha çok kamuya, Hazine’ye borç vererek hayatına devam ediyor, büyük şirketlere kredi vererek ticari bankacılık yapıyordu. O dönemde genel kanı Bankalar Yasası’nın bireysel kredilere izin vermediği şeklindeydi.
İşte Yapı Kredi olarak kırdığımız en büyük engel bu yaklaşım oldu. Yasada “hesap vaziyeti olmadan kredi açılamaz” deniyordu. Biz farklı bir yorum getirene kadar bu “hesap vaziyeti” durumu hep bilanço olarak nitelendirildi. Biz de “Bankalar Kanunu’nun her yerinde ‘mali tablolar’ diyor, burada neden ‘hesap vaziyeti’ ifadesi var” sorusuna yanıt aradık. Her türlü açıdan bunu inceledik ve bir engel olmadığını görünce de o zamanki adıyla ilk kez ‘ferdi ihtiyaç kredisi’ vermeye başladık. Bu hizmetimizi de “Yeni bir hayat” sloganıyla tanıttık.
İlk bireysel krediyle birlikte birbiri ardına 50-60 bireysel bankacılık ürünü gelmeye başladı. Tüm bunları da ‘aktif bankacılık’ olarak adlandırdık. Bireysel krediler, 24 saat bankacılık, Telecard, ATM’ler, kredi kartları, POS’lar derken bugüne kadar geldik.

En son kredi kartını getirdiniz değil mi?

Evet, ilk etapta krediler ve 24 saat bankacılık geldi. İlk debit kartı Telecard adıyla vermeye başladık. Daha sonra ATM’ler ve kredi kartları geldi. O dönemde Türkiye’de ATM diye bir kavram yoktu. İş Bankası’nın çok başarılı bir stratejiyle devreye aldığı ve ‘Bankamatik’ adını verdiği makineler vardı ama onlar “Cash dispassing machine” adını taşıyan cihazlardı ve işlemleri çok kısıtlıydı. Biz ilk defa sistem olarak kurduk ve yaygınlaştırdık.

O yıllarda ürün teminini nasıl sağladınız? Sonuçta Türkiye’de ne banka kartı ne de kredi kartı basan yerler vardı…

Birçok ürünü ve bazı yazılımları yurtdışından aldık ama Türkiye’ye adapte etmekte hiç zorlanmadık, çok iyi bir ekibimiz vardı. Birçoğunun yurtdışında da iş deneyimi vardı. Örneğin, Türkiye’nin en ileri seviyedeki teknoloji kuruluşu Bilpa, o günkü koşullarda en yaygın teknoloji ve bilgi işlem ağına sahipti. Biz onu farklı boyuta taşıdık ve 1996 yılında Gebze’de açtığımız ‘Yapı Kredi Bankacılık Üssü’ dediğimiz operasyon merkeziyle en üst düzeye getirdik.
Banka ve kredi kartları yurtdışından geldi. Karbon kopya yöntemiyle çoğaltıyorduk. Ancak karbonları çıkarıp kötü niyetli amaçlar için kullanıldığını görünce karbonlu sliplere geçtik. Kısa bir süre sonra da elektronik POS’lar gelince işler daha kolaylaştı.

Bir haftada 50 bin hesap açıldı

İlk ürünler çıktıktan sonra müşterilerin tepkisi nasıl oldu?

Tam rakamı anımsamıyorum ama 2 ya da 3’üncü yılın sonunda kredi kartı kullanıcı sayımız 500 bine ulaştı. Telecard adlı banka kartımız ise zaten kısa zamanda milyonlara ulaştı. İlk başlarda Telecard’a yüklendik ve haftada 50 bine yakın hesap açıldığı dönemler oldu. Ben bankadan ayrıldığımda aktif 6 milyon müşteri hesabımız vardı. Hatta o dönemde vadesiz mevduat hesabına kaza güvencesi getirdik. Belki anımsarsınız, terhis olmuş evine dönerken hayatını kaybeden bir askerin işlendiği bir reklam filmi yapmıştık. Tüm Türkiye ağlamıştı… Zaten tüm ürünlerimizi çok başarılı reklam ve iletişim kampanyalarıyla destekledik.

ATM’ler geldi, arkasından kredi kartları… Orada nasıl bir tepkiyle karşılaştınız? Unutamadığınız ilginç anlar olmuştur…

Çok ilginç olaylar oldu. ‘Telebanka’ adını verdiğimiz ATM’lerin açılışı büyük olay oluyordu. Basında çok geniş yer alıyordu. Anadolu’ya ATM götürdüğümüzde şube gibi büyük açılışlar yapılıyor, kurdeleler kesiliyordu. İlin valisi, belediye başkanı açılışlara katılıyor, “Bizim ilimize de getirin” talepleriyle karşılaşıyorduk. Düşünün, bir gün önce cebinizde paranız yoksa hafta sonu ortada kalıyordunuz: Bırakın farklı bir şehirden para çekmeyi, aynı ildeki başka bir şubeden bile para çekemiyordunuz. Cuma günleri herkes banka şubelerine koşuyordu. Bizim getirdiğimiz ürünler halkın ihtiyacını karşılayınca büyük bir hücum oldu.

Özal iki haftada bir arayıp bilgi alırdı

Zor ama keyifli bir süreç yaşamışsınız. En çok zorlandığınız ürün hangisi oldu?
Kredili mevduat hesabı sistemini oluşturmak için 4 yıldan fazla uğraştık. Kredili mevduat hesabının özelliği, aynı hesapta hem borç hem de alacak bakiyesi olması. O dönemde hesabın eksiye düşmesi gibi bir durum söz konusu olamazdı. Hem sistemi kurmak hem de alışkanlıkları yıkmak için uzun süre çalıştık. Ancak çıkınca bu ürün de büyük ilgi gördü.

Siz bunları yaparken rakipleriniz de boş durmamıştır herhalde. Nasıl bir rekabet ortamı oluştu?
Hayır, hemen başlamadılar. 7/24 saat bankacılık kolay bir iş değildi. Örneğin İş Bankası bile bizden çok sonra girebildi. Hazırlanmak zaman istiyor. Bu nedenle bir süre piyasada yalnız kaldık. Bir de sanırım bizim ne kadar para batıracağımızı görmek istediler.
Bu işleri yapmak kolay olmadı. Herkesin gözü üzerimizdeydi; Merkez Bankası, Hazine karşı çıkıyor, ekonomi profesörleri karşı çıkıyor, bankacılar “Para batıracaklar, zaten durumları iyi değil” diyor. Sendikalar da “ATM’yi getirdiler, çalışanları işten atacaklar” diye karşı çıkıyor. Bizi tek destekleyen Başbakan Turgut Özal oldu. Eğer o olmasaydı, o günkü zihniyet bizim bunları yapmamıza uygun ortam sağlar mıydı emin değilim. Özal, Türkiye’ye yenilikleri getirmek istiyordu ve bizi çok yakından izlerdi. 2 haftada bir arayıp nasıl gittiğini sorardı. Hatta bankayı ziyaret ederek çalışmaları yerinde incelerdi. Kapalıçarşı ziyaretinde de şubemize giderek kredi kartı başvurusu yapmıştı.

O dönemde bankanın sahibi Mehmet Emin Karamehmet’in tavrı ne oldu?

Mehmet Emin Bey günlük işlerin içinde değildi. Ancak biz bu kararları alırken arkamızda durdu; gelen tepkiler karşısında geri adım atmaması önemliydi. Yeniliklere çok pozitif bakar ve işler iyi gidiyorsa karışmaz. Onun desteği de çok önemliydi.

Çalışanların 3’te 1’i işten ayrıldı

Beklendiği gibi para batırdınız mı?

Beklenen olmadı! Kredi değerlendirme sistemini getirmiştik; kart başvurularını, kredi başvurularını titizlikle inceliyor ve derecelendiriyorduk. Tabii bu sistem de çok yadırgandı. Sadece bankacılık çevrelerinde değil, bankamızın içinde de… Şube müdürleri “Biz 10 bin TL’ye ya da 50 bin TL’ye kadar kredi vermeye yetkiliyiz. Ama bireysel kredilere genel merkez karar veriyor, 500 lira bile vermeye yetkimiz yok, bunu müşterimize açıklayamayız” dediler. İtirazlara karşın sisteme devam ettik, çünkü merkezde bilgilerin oluşması ve bunların değerlendirilmesi gerekiyordu ki bunları diğer yeni ürünler ve hizmetlerde kullanabilelim. Yanılgı payımızı ortaya çıkarmamız için bu sistem şarttı. Vazgeçmedik ve mücadele ettik, çok büyük eğitimler verdik, yaklaşık 6 yıl çok yoğun eğitim süreci yaşadık.
Bu dönemde direnenler ayrıldı. Çünkü bu sürece uyum sağlamaları gerekiyordu. Çalışanların 3’te 1’inden fazlası işten ayrıldı. Verimsiz şubeleri kapatma kararı aldık; 600 şubeden 320 şubeye indik…
 
Rakipleriniz ne zaman girdi piyasaya?

Birkaç yıl sonra. Onlar piyasaya girdiğinde biz Gebze’deki “Bankacılık Üssü”nün temelini atmıştık. Birçok banka hala eski alışkanlıkla Hazine’ye borç vererek faaliyetlerine devam etti. Ancak enflasyon düşünce, 15 yıl geç kalmış da olsalar başladılar. O dönemde bizim kredi kartımızı kullanan birçok rakip banka yöneticisi müşterimiz vardı. Biz acemiliğini çektik, piyasayı geliştirdik, onlar da girdiler. Hazır bilgi ve yetişmiş eleman vardı, o dönemde birçok çalışanımızı transfer ettiler. Biz de ürün odaklı yaklaşımımızın yanına müşteri odaklı bir yapıya dönüştük ve “Burası Yapı Kredi, fark burada” kampanyasını başlattık.
 
Bugün gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk bankacılık sistemini Avrupa’yla kıyasladığınızda hala çok küçük, sektörün tamamı 1 trilyon TL’ye geliyor. Bir Deutsche Bank yapmıyor ama verilen hizmetlerin sofistikasyonu açısından gelişmiş ülkelerden hiç geride olmadığımız gibi önde olduğumuz çok şey var. Örneğin biz Yapı Kredi’de ‘Telebordro’ adlı bir ürün çıkardık, maaş hizmeti veriyorduk. Bu hizmet başka bir ülkede yok. STS dediğimiz senetsiz taksit sistemi Türkiye’ye özgü; buranın ihtiyaçlarına özgü olarak çıkardığımız ürünler. Telebordro, mevduata yüksek faiz verilen dönemlerde hem bankalar hem de işyerleri için çok önemliydi. Ancak artık çok anlamlı değil, faizler çok daraldı. Aslında bankacılığın sorunu da orada yaşanıyor. Bankacılık sistemi yüksek enflasyondan düşük enflasyon dönemine geçmeyi beceremedi.

TURKCELL VE SUPERONLINE TESADÜF DEĞİL

“O dönemde Turkcell ve Superonline yatırımları başladı. Yapı Kredi’nin Turkcell’e girmesi bir tesadüf değildir; tamamen bizim telefon bankacılığımızın uzantısı olarak çıktı ortaya. Superonline da tamamen bir Yapı Kredi yatırımıdır. Tüm bunların bizim çatımız altında olması bir stratejinin adımlarını oluşturuyor. Biz hizmetten gelir üretilmesi gerektiğini 20 yıl önce keşfettik.”

KART BORÇLARI KREDİYE ÇEVRİLMELİ

“Bugün Türkiye’de kredi kartları tartışılıyor. Kredi kartı kredilendirme aracı değil, bir ödeme aracıdır. Bu yanlıştan dönülmeye çalışılıyor ama bankaların yapması gereken kart borcu birikmiş müşterilerinin borçlarını bireysel kredi vererek çözmek. Halk, bir karttan para çekip diğer kartının borcunu ödüyor. Bu sistem yürümez. Bankalar düşük enflasyon dönemine hazırlanmadıkları için herkese kart dağıttılar. Şimdi de bunun yarattığı sorunla boğuşuyorlar.”

KOMİSYON SORUNUNU DA BANKALAR YARATTI

“Kredi kartının yanı sıra bir diğer sorun da bankaların işlemlerden aldığı ücretler. Enflasyon düşünce müşteri kapma yarışına giren bankalar hiçbir hizmetten para almaz olunca ‘bu işler bedava yapılıyor’ algısı oluştu. Şimdi kâr marjları düşünce komisyon almak istiyorlar, bu da tartışma yaratıyor. Anladılar ama geç kaldılar.”

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.